AYNA ÇİZİLDİ, SIR BOZULDU!!

Helaket ve felaket asrın'ın muzdarip sakinlerinden biri olarak, zihnimi meşgul eden, ruhumun müteessir olduğu bir meseleyi nacizane ilgi ve alâkanıza sunmak istiyorum..

Bizler, bildiklerimizin âlimi bilmediklerimizin cahili bir toplum olarak ki ( bilmediklerimiz bize küsmüş ) bu kadar bilmenin hayatımızdaki tezahürü nasıl olmalıydı ve şuan ki görünen mevcudu nasıl? 

Zahirdeki haliyle avrupai bir tarzda görünen biriyle oturup mesele konuşmaya başlasan, ilmiyle seni susturacak malûmatta olması cay-ı hayret bir durum doğrusu. Sadece bildikleri kadar amel etmeye muvaffak olabilse, ebedî hayatını kurtaracak bahtiyarlığa mazhar olacak belkide.

Peki bu mevcud malûmatlar, neden manevi hayata ma'kes ve mutavassıt olmuyor veya olamıyor. Neden sadece kuru bir malûmattan öte gidemiyor. Bu zamanda imanların tesirsiz ve münbit bir tarzda neşvünema bulamaması hangi marazların tezahürüdür diye düşündünüz mü? 

Elbette Risale-i Nur okuyan her şahıs, okuduğu Risalelerin feraseti ve hakikatiyle bu menfi cereyanın hangi ruhi cerihalardan kaynaklandığını bilebilir ve bilir.

Bu asırda imanların tesirsiz kalmasının birinci ve en vahim sebebi, seyyiat ve masiyetlerden gelen manevî koma halidir!..

Misalen, ayna da bir sır vardır ki o sırla suretimizi görürüz. O sır bozulup lekelendimi ayna şeffaflığını ve netliğini yitirir. Ne kadar silsenizde o leke asla geçmez ve silinmez çünkü aynanın mahiyetine işlemiştir bir kere. Aynen öyle de haram ve günah darbeleri mahiyetimize işleye işleye, sırrı bozulan ruh aynası lekelenir, hak ve hakikate kör bir nazarla bakmamıza sebep olup imanı tesirsiz bırakır ne yazık ki..

Hâl böyle olunca marifetullaha vasıl olmak şöyle dursun, marifetullah'ın kokusunu alacak mesabeye çıkması bile mümkün değildir.

Aleyhissalatü Vesselâm Efendimiz'in, "Yarab! Ma'siyyetten alıkoyacak kadar haşyetinden bana hisse ver" duası bu konunun imani yönden ne kadar hassas ve ciddi bir mesele olduğunu bariz bir şekilde ifade ediyor.

Günlük işlenen küçük günahlar, ayna yüzünde ki buhar gibidir. Beş vakit abdest ve namazla silinince izale edilebilir bir mağfiret ikramıdır. Fakat tövbe edilmemiş günahlar ve haramlar, teraküm ederek ruh aynamızın sırrını bozar ve hakikate kör baktırır.

İşte o zaman ne iman hayata tesir eder, ne islam yaşantıya intikal eder, nede kur'an'ın emirleri ruha istikamet verir. Küsuf tutmuş bir kalble de istikamet ve selâmet gemisine varmak elbette ki mümkün olmayacaktır. 

Demek, kendimizi ma'siyyetten alıkoymak ve muhafaza etmek, en birinci ve en mühim bir düsturumuz olmak lâzımdır.

Kur'an-ı Kerim, tahliye-i seyyiatı üç mertebesiyle zikretmiştir: birincisi, şirki terk; ikincisi, maasiyi (günahları) terk; üçüncüsü, masivaullahı terk etmektir. Tahliye, hasenat ile olur. Hasenat da, Allah'ı razı edecek fiil ve ameller ile mümkündür.

Sorunumuz şu: Mü'min olduğumuz hâlde, Kur'an ümmeti olduğumuz hâlde demokratik, seküler, kapitalist, liberal sistemlerle Allah'ın mülkünde İslamı anlamaya ve kendi doğrumuzca yaşamaya çalışıyoruz.

Günübirlik etrafımızda olup biten hadiseleri dinliyoruz, izliyoruz, etkisinde kalıyoruz. Ama Kur'an ümmeti olarak, Allah'a iman edenler olarak yeni bir silkelenişle ayağa kalkabilmek için Rabbimizin kitabından hareket edip bütün bu olup biten hadiseleri Kur'an tezgâhında tahlil ederek, daha aktif ve Rabbimizin huzurunda daha işimize yarayacak amellerin ve hasenatların sahibi olmaya çalışacağımız bir mantıkla tahlil etmeliyiz.

Hâsıl-ı kelâm, Ruh aynasının şeffaflığı kadar güneşten istifade ederiz. Mir'at-ı ruhumuz nura gark olsun selam ve dua ile..

YORUM EKLE
YORUMLAR
Nur nazar
Nur nazar - 4 yıl Önce

Güzel bir noktaya değinilmiş. Allah razı olsun

Nurun alâ nur
Nurun alâ nur - 4 yıl Önce

Yazı nurun alâ nur..
Yaşamayı da nasib etsin, herkese

Farabi
Farabi @Nurun alâ nur - 4 yıl Önce

Allah bu yazının hakikatine mazhar eylesin cümlemizi..Allah razı olsun ebedi hayatımız noktasında çok ehemmiyetli bir mesele