Şimdi böyle dersini, ahlakını Kur’an’dan alan ve Kur’an’ın dellalı olan ve yazdığı her satırda, her cümlede Rabbini tanıyan ve tanıtan ve tevhidi tenzih burcunda zirveye çıkaran bir zatın gelecek kelamlarını bu zaviyeden okuyun ve öyle anlayın. O zaman haksız yere hücum edilen kelimatın tam olması gerektiği söylendiğini yani tevhid ve tenzihin gerektirdiği gibi olduğunu anlayacak ve tasdik edeceksiniz.

Sonra o Sâni'-i Zülcelal'in kendi san'atının latiflerini, hârikalarını, antikalarını, sergilerle teşhirgâh-ı enamda neşrine karşı مَاشَاءَ اللّٰهُ deyip takdir ederek, "Ne güzel yapılmış! Deyip istihsan ederek… Onbirinci Söz

Hem herbiri birer harf-i manidar olan mevcudata "mana-yı harfî" nazarıyla, yani onlara Sâni' hesabına bakar, "Ne kadar güzel yapılmış, ne kadar güzel bir surette Sâni'inin cemaline delalet ediyor" der. Onikinci Söz 1. Esas

…Felsefe ise; huruf-u mevcudatın tezyinatında ve münasebatında dalmış ve sersemleşmiş, hakikatın yolunu şaşırmış. Şu kitab-ı kebirin hurufatına "mana-yı harfî" ile, yani Allah hesabına bakmak lâzım gelirken; öyle etmeyip "mana-yı ismî" ile, yani mevcudata mevcudat hesabına bakar, öyle bahseder. "Ne güzel yapılmış"a bedel, "Ne güzeldir" der, çirkinleştirir. Bununla kâinatı tahkir edip, kendisine müştekî eder. Evet dinsiz felsefe, hakikatsiz bir safsatadır ve kâinata bir tahkirdir...Onikinci Söz 1. Esas

Hem masnu'daki güzelliği ve nakıştaki hüsnü, masnua ve nakşa mal edip, Sâni' ve Nakkaş'ın mücerred ve mukaddes cemalinin cilvesine nisbet etmeyerek, "Ne güzel yapılmış" yerine "Ne güzeldir" der. Otuzuncu Söz 1. Maksad

Ve masnuatını sevmesiyle, o masnuata karşı "Mâşâallah, Bârekâllah, ne kadar güzel yapılmışlar" diyen ve takdir eden ve istihsan eden o Habibini ve onun arkasında olanları sever. Otuzikinci Söz 2.Mevkıf 3.Maksad 2.Remiz

Elhasıl: Dünyayı ve ondaki mahlukatı mana-yı harfiyle sev. Mana-yı ismiyle sevme. "Ne kadar güzel yapılmış" de. "Ne kadar güzeldir" deme. Ve kalbin bâtınına, başka muhabbetlerin girmesine meydan verme. 32. Söz 2.Mevkıf 2.Nokta 2.Mebhas

Şimdi böyle bütün eşya ve hadisatı “imandaki intisab” sırrıyla Allah’a nisbet ederek, hayret ve istihsan nazarıyla güzel gören ve bu güzel NAZARIN neticesi olarak TEVHİD VE CELALİ müşahede eden Bedüzzaman elbette GÜZEL DÜŞÜNÜR GÜZEL SÖYLER.         

“1 - Yani: Yalnız biri iste, başkaları istenmeye değmiyor.

  2 - Biri çağır, başkaları imdada gelmiyor.

  3 - Biri taleb et, başkalar lâyık değiller.

  4 - Biri gör, başkalar her vakit görünmüyorlar, zeval perdesinde saklanıyorlar.

  5 - Biri bil, marifetine yardım etmeyen başka bilmekler faidesizdir.

  6 - Biri söyle, ona aid olmayan sözler malayani sayılabilir. Sözler 17.Söz 2, Makam

Bakışı, görüşü, idraki, hissiyatı ve her zerratı böyle tevhid söyleyen, tevhid gören, tevhid zikreden bir zat mahza hakikat, varidat ve ihsanat olan marifet-i eşya ve marifetullahı nasıl nefsine veya esbaba nisbet edebilir ve onlara verebilir.

Tevhidden yana bibehre, kalpsiz ve nasipsiz humaka güruhunun herşeyi nefislerine ve esbaba nisbet etmeleri yani içinde bulundukları şirk sebebiyle böyle bir tevhidi bilmesi ve yaşaması düşünülemez. Tam aksine bu cehl-i mürekkeb içindeki ahlaksızlar “mülkü Allah’a teslim etmek” bir yana, Allahın mülkünü gasb etmek gayreti ve ahlaksızlığı içinde yuvarlanır dururlar. Bunlara göre “kul fiilinin haşa Halıkıdır”. Bunlara göre yine bin defa haşa “Allah geleceği bilmez”. Bu nadanlara göre haşa binler haşa “Allah koyduğu kanunlara tabidir.” Bin defa haşa “zaman ve mekan ile mukayyeddir”.

Böylesine daha iman-ı billah’da itikatları delik deşik olmuş bu ahlaksız münafıkların Üstadımızın bu gelecek sözlerindeki tevhidi anlamalarını beklemek abesdir.

Buyrun büyük MUVAHHİD VE MÜCAHİD BEDİÜZZAMAN’IN mahza hidayet ve tevhid olan gelecek kelamlarına nazar edin.

Eserlerin Nur ism-i azîminin tecellisi olduğuna, ihtiyaca ve hâl-i âleme göre yazdırıldığına bence asla şübhe kalmamıştır. Barla Lahikası 27. Mektub ve Zeyilleri

Hüsrev, kerametli kalemiyle bana yazdığı gayet kıymetdar bir nüshayı, aynen ve tam tamına muvafık gelmek şartıyla size yazdırıldı, yakında göndereceğim. Barla Lahikası Mektubatın 3.Kısmı

…yalnız bir-iki-üç satır yazmak niyet edip başlarken, ihtiyarım haricinde olarak uzun yazdırıldı. Kastamonu Lahikası

Ehl-i tarîkat ve hakikat gibi huzur-u daimî kazanmak için, kâinatı ya nefyetmek veya unutmak, daha hatıra getirmemek değil; belki kâinat kadar geniş bir mertebe-i huzuru kazandırdığını ve geniş ve küllî ve daimî kâinat vüs'atinde bir ubudiyet dairesini açtığını gördüm. Daha var. Fakat şimdi bu kadar yazdırıldı. Kastamonu Lahikası

Fakat o zındıktan ders alan münafıklar, yine şeytan hesabına Kur'an güneşini üflemekle söndürmeğe, aptal çocuklar gibi ahmakane ve divanecesine çalışmaları hikmetiyle, bana gayet sıkı ve sıkıcı ve sıkıntılı bir halette bu Onuncu Mes'ele yazdırıldı tahmin ediyorum. 25. Söz Emirdağı Çiçeği

Bu uzun macerayı, ihtiyarlığımın rica kapıları içinde derci, âdeta ihtiyarımla olmadı. İstemiyordum, belki usandıracak diye çekiniyordum. Fakat,bana yazdırıldı diyebilirim. 26. Lem’a 11. Rica

Bu gelen mukaddime lüzumundan fazla izah edilmekle beraber, bir derece uzun olması ihtiyarsız olmuştur. Demek ihtiyaç var ki, öyle yazdırıldı. Belki de bir kısım insanlar bu uzunu kısa görürler. 7. Şua Mühim Bir İhtar Ve İfade-i Meram

Fakat hükûmetin bazı erkânını iğfal edip aleyhimize çeviren dehşetli ve gizli bir zındıka komitesi şimdi doğrudan doğruya küfr-ü mutlak hesabına bize hücum etmek ihtimaline karşı, güneş gibi zahir ve şübhe bırakmaz ve dağ gibi metin, sarsılmaz olan Meyve Risalesi onlara karşı en kuvvetli bir müdafaa olup onları susturacak diye bize yazdırıldı zannediyorum. 13. Şua

Aziz okuyucu her bir parağrafta ki “yazdırıldı” kelimesi dikkat ederseniz farklı halet içinde, farklı bir makamda söylenmiş. Bazısı şiddetli sıkıntı ve eza içinde iken gelen rahmet-i İlahîyeyi ifade eder, bazısı şiddet-i ihtiyaç içinde gelen imdad-ı İlahîyeyi ifade eder, bazısı ikram-ı İlahîyi tâdat eder. İşte Allah’ın Aliminin edebi, yüksek ahlakı ve bu edep ve ahlak burcunda “herşeyi Rabb’inden bilmek şeklinde” olan Tevhid’in şahikası.

Makalemiz devam edecek....