Şükür ancak his ederek Allah’ım sana şükür yani daha dün 100 tane kapıdan kovulurken,bir oturacak yer bulamazken şimdi 5 katlı yeri Allah bize nasip etti.Allah’ın lütfü keremine bakın minnetsiz değil mi geliyoruz oturuyoruz dersimizi yapıyoruz.Bunu kendi başına tek kaldığında his ederek söylemek.İşte şükür bu.Şükr-ü mutlakta budur.Üstad hazretleri su içerken emsalsiz bir feyiz halini gösteriyordu.Suyu içerken bir yudum alıyor.Üç nefeste içiyor,Sungur Ağabey ya taklidi ya fiili yada his ederek onu gösteriyordu.(Allah rahmet eylesin).Suya doğru bir tevvecüh bir his etmesi,suyun nimetliğini his ederek içiyor.Lafını söylemek başka his etmek başka.Mesela çirkin bir manzara,güzel bir manzara birisinden rahatsız olmak birisinden zevk almak gösteriyor ki bir tad var görmekte.Demek ki gözde bir tad alma duyusudur.Bir terazidir.Aynı şekilde duymak.Seni rahatsız eden bir ses nerede ,hoşuna giden bir ses nerede.Bizi Malatya’da nezarethaneye aldılar.Tuttular bir batı müziği koydular.Gözlerimiz kapalı.Deli olmak elde değil.Sonra öğrendik ki Müslümanları oraya koydukları zaman batı müziği çaldırıyorlar.Komünistleri koydukları zaman islam müziği çaldırıyorlarmış.Böyle melanetler.Yani kulağın güzel nağmeler aldığında bedenin hoşlanması,inkışaf etmesi,huzura varması kötü bir seste rahatsız olması gösteriyor ki kulakta bir tatma organıdır.O da sesi tanıyor.Yani insan bedeni tamamen terazi vaziyetinde yaratılmış.Mesela bir yere dokunduğunda gözle görmezsen bile sert veya yumuşak olduğunu anlayabiliyorsun demek ki bu ten’de serti,yumaşağı tefrik eden bir terazi var.
Soğuğu,sıcağı,aşağıyı yukarıyı tefrik ediyor.Mesela göz her rengi tefrik edebiliyor.Bir terazi rengi tefrik ediyor.Dil tadları tartıyor.Hülasa insan baştan aşağı bir hissiyat yumağı ve terazidir.Bir duvarda barometre havanın basıncını ,termometre sıcaklığını ölçüyor.İnsan bedeninde de birisi havanın basıncını ölçüyor,sıcaklığını ölçüyor,birisi sertliği yumuşaklığı ölçüyor,birisi acısını,tatlısını ölçüyor.Tamamen bir terazi.Hissiyatlar yumağı.Bununla ne yapıyor,alemdeki yaratılan mahlukatın hallerini teraziye vuruyor.İdrak terazisine,sert yumusak terazisine vuruyor illaahir…İnsan böyle cenabı hakkın alemdeki tecelli eden esmasını tartmak için bir hissiyat yumağı,bir santral şeklinde yaratılmıştır.Bir radyo olsa sesleri, bir televizyon olsa resimleri, bir faks makinesi olsa faksları alır İllaahir…Ama cenabı hak insanı öyle bir santral şeklinde yaratmış ki sesi,resmi,rengi,acıyı,tatlıyı alıyor.Böyle nazik,nazenin,nazdar,boyalı bir mahlukat şeklinde yaratmıştır.
Baştan aşağı marifetlerle donatılmış.Allah insanı 18 bin aleme açılan pencereler vaziyetinde yaratmıştır.Eğer insan şükrü örfiyi Allah’ın emir ettiği hususları bihakkın yerine getirirse şükrü örfiyi yerine getirirse 18 bin aleme açılan pencerelerle oralarla muhabere edebilir.
Onun için İbrahim hakkı hazretleri süreyya’nın sokaklarını tillo’nun sokaklarından daha iyi biliyor deniliyor.Sebebi bu.Ama bunda adaletsizlik yok,her insana verilmiştir.İnsanın gayretine çalışmasına bağlı.İşte iki şey için cenab-ı hak insanı bu cihazatlarla donatmış.Birisi şükrü yerine getirmek,birisi idrak terazisiyle,kendisindeki terazilerde esma-i ilahiyenin tecellisini tartmaktır.
Kemalat-ı insaniye 2 esas üzerine nevş-ü nema oluyor.Osmanlılar tahsili kemalat kem-alat ile olmaz demişler.Tahsili kemalat kem-alat ile olmaz.Sunü dairesinde ve münasip alat ile olur.
Mahsus bir kumaşa.Yani diyor ki git falan bir yere şu marka,şu kalite,şu renk,şu özellikleri taşıyan bir kürk al getir giy.Şimdi o adam yanlış yapma ihtimali yok.Gidiyor,20 altın veriyor o mağazadan o toptan kumaşı alıp,getirip üstüne geçiriyor.Biri ayı postu,biri kurt postu,biri keçi postu,biri koyun postu oluyor. Bu mahsus kumaş yanlış olma ihtimali yok.
Ey nefsim aklınızı başınıza toplayın!Topladık mı? Şimdi diyorsunuz ki akıl olacak ki toplayacağız.Aklımızı var olarak kabul edelim.Aklımızı toplayalım bakalım.
Hem hayatının kemalı servetini bir derece anlamak için bak .Bir derece.
Şimdi burada insanların düştüğü çok büyük bir hata var.Buna çok güzel bir misal İsa(a.s)’dan ve Hz.Lokman’da verilir.Türlü hastalıkları dualarla iyileştirmeleri ve parçalanan insanları bir dua ile toplamasıdır.Birisi de bakmış demiş ne okuyorsun.Daha sonra dalak,böbrek,ciğer parçalamış duaları okuyor okuyor bir değişiklik olmuyor.Adam diyor aynı şeyi okudum.Diyor ki ağız değişti.
Bizi çoğu zaman hataya düşüren bu.Yani Efendimiz(sav) böyle münacat etmiş bizde ediyoruz.Elbette edeceğiz.Ben bunu edilip edilmemesi hakkında konuşmuyorum.Yalnız haddimizi bileceğiz.Acaba bu dua nereye kadar gitti.Menzile vardı mı? Buna dikkat edeceğiz.Bunu bilen Bediüzzaman hazretleri münazarat ediyor.”Allah’ım diyor bir sarayın kapısı çalındığı zaman o saray ehlince sesi bilinen bir adam seslenirse o kapı açılıyor.Bende senin mahbub’un olan Veysel karaninin sadasıyla senin kapını çalıyorum.Ona açtığın gibi bana da aç.”Haddini biliyor.Bu noktaya çok dikkat etmek gerekiyor.Çok ayak kaymaları oluyor.Kendisini adam zannetmeler bu nokta da çıkıyor.Doğru yapıyorsun.Kaç gram’lık yapıyorsun,yani yaptığın işin ağırlığı ne kadar ?
Abdülaziz Debbağ hazretleri çok güzel bir misal veriyor.Diyor ki bir bina yapılmış,bir o binayı yapan mühendis mimarı var,birde mimarlıktan anlayan bir adam var.O mühendis o mimarın yapıcısı baktığı zaman o binanın tam içinde kullandığı demirin özelliklerini en ince detaylı bilir.Sorulduğunda cevaplar.Ötekisi tahmin eder.Ancak dışı ile muamelle edebilir.Yani bir derece dıştan bakan için.Ama diğeri birkaç derece.
Sultan Feyzi Efendi’nin ilim alemince tasdik edilmiş bir sözünü söylüyorum.
“Biz Risale-i Nur’un her tarafını anlayamıyoruz.Dersler çok yüksek,anladığımızla iktifa edeceğiz,şükredeceğiz.”Haddini bil diyor.
Risale-i Nur tashihi yapılırken Mustafa Sungur Efendi’nin sözünü tekrar ediyorum.”Üstad bazen durup diyordi ki;Kardeşlerim ben bu meyveleri yiyorum,siz kokusunu dahi alamıyorsunuz.”
Evet! işte bu insan bedeni baştan aşağı terazi olarak yaratılmıştır.Her şeyin teraziyle ,her uzvun bir teraziyle nimati ilahiye’yi tartıyor.Burnunla yaptığın tartıyı gözünle yapamıyorsun,gözle yaptığını kulakla yapamıyorsun.Dokunarak yaptığını,kafanı vurarak yapamıyorsun illaahir her bir aza bir terazi,o terazi ile ne yapıyor.Biz onun hakkı şükrünü eda edemediğimizin idrakine vardığımızda onu şükrünü eda etmiş olacağız.Yoksa kendisinde bir varlık tevarüd edip.İşte namaz böyle kılınır,hizmet böyle yapılır,dervişlik böyle olur,diyen adam kendisinde bir varlık tevarüd edip sadece kendi putuna ibadet etmiş olur.
“Sübhâneke mâ şekernâke hakka şükrike yâ meşkûr “
Rabbimiz senin hakkı şükrünü nasıl eda edebiliriz.Bu mümkün değil.Arpa tanesi kadar,mercimek tanesi kadar bir şeyden bütün alemi seyrettiren bir nimet nasıl bir şükür yapacaksın ki karşılığını veresin.Göz nimetini bir düşünelim işte burada acziyetinin idrakine vardığın zaman beşeri mertebe’de şükrün bir derece ifasına muvaffak olursun.Biz bu kadar şükrün altında nasıl çıkarız Allah’ım.Bu hakiki idraka vardığımız zaman sana verilen terazilerle ne kadar tarta bilirsen o kadar.
Allah beni ne güzel yaratmış ahseni takvim üzerine.İnsan’a takılan bu cihazatların her birisinin bir görevi var.Mahlukat nazarında onlarla, Allah’ın verdiği nimet olarak şükretmek onunla Allah’ımızın sıfatlarını idrak eder.Demek ki yaratılmışımızın 9 emrinden bir taneside budur.Sana takılan hissiyat cihazlarıyla ne yapmak mahlukat nazarında teşri etmek.
Lisan-ı hal ve Lisan-ı kal ile işte ubudiyet budur.Cenab-ı Hakk’ın huzurunda aczini ve fakrını idrak etmek.Namaz’ın manası cenabı hakkı tesbih,tanzim ve şükürdür.Ubudiyet’in manası onun huzurunda acziyetini ve fakrını idrak etmektir.O hal ile hallenmektir.Bu hususlarda çok güzel numuneler dervişlerde var.Dervişler ayak üst üste atmazlar.Dervişler ellerini arkalarına bağlamazlar.
Said Özdemir’in kayınbiraderi Taha Efendi,Hulusi Efendi’nin derslerine tillo’dan senede 2-3 defa gelirdi.Onun derse geldiği günler Hulusi Bey’i görecektiniz.Kanadı yok ki uçsun.Öyle sevinirdi.Çünkü gelen adam derviş.Bu zikirlerde sallanma basit gelebilir.İnsan’ın enesinin elini yıkar.Hal’in ve kal’in ile ubudiyet içinde olmak .Ne kadar güzel tarif ediyor.
İnsan’ın cemiyette görünmesi için bir pencere vardır.Görünmesi ve görülmesi için bir pencere vardır.Eğer o pencere kameti kıymetinden düşük ise tevazu ile tekamüs edecektir,eğilecektir.Çünkü kendisi çok yüksek ,değeri çok yüksek ama insanlar onu küçük pencerede görüyor.Aşağı pencereden görüyor.Onun o pencereden onları seyretmesi için tevazu ile tekamüs ediyor.Belini eğiyor.Tekkebür ile tetavül edecek kendi kendini yükseltemeye çalışacak.Kendiside insanları yüksek pencereden görecek .Onun için eğilmiş,tevazu için de yürüyen bir adam gördün mü? Onda bir hikmet vardır.Ona yaklaş.Kilise sütunu gibi boynunu dikmiş,birini gördün mü ondan kaç.
Müslim Gündüz
Güncelleme Tarihi: 16 Kasım 2021, 18:38