MEHDİYET VE MEDENİYET -1-

MUKADDEME

Bu altı bölümlük makalemiz Mehdiyet ve onun inşa edeceği medeniyet konusuna Risale-i Nur'un programı olarak odaklanarak ve planlanmamış bir şekilde bir seri yazıya dönüştü.

Devam eden süreçte gelecek dosyalarımızdan biri yakın tarih perspektifi içinde “zamanın son tarihi” olarak bir “ahirzaman analizi” olacak.

Diğer bir dosyamız ise İslam’ın tarihsel planda istikbale bakan “Allah’ın nurunu tamamlayıcı” ve yenileyici boyutuyla birlikte dinin hayat bulmasını hem fert planında hem toplum planında sağlayacak “Sünnet-i Seniyeyi ihya ve Şeriat-ı Ahmediye’yi icra programı” olarak “Mehdiyet” konusunu yazmaya gayret edeceğiz. Şimdi ise bu yazımızda -belki biraz uzun sürecek olsa da- Mehdiyetin inşa edeceği “Medeniyet”in yani “Ahirzaman İslam Medeniyetinin” ne olacağına ışık tutmaya çalışacağız. Allah’tan yardım ve tevfik bizle ola.

Evvela genel itibarıyla “medeniyet nedir?”  bir iki nakille malum olan tarifini verelim. İbn-i Haldun “Mukaddime”sinde medeniyeti: “Ümranın sonu ve fesada uğraması, şerrin sonu ve hayırdan uzaklaşmak” olarak tanımlar. İbn Haldun’a göre ümran, şehirlerde ve kentlerde insanların mutlak olarak bir araya gelmesini ifade eder. Ama bu ifadede ki ilginçlik işaret ettiği noktadır. “Şerrin sonu, hayırdan uzaklaşmak” tarzında bir tarif, insanların şehir ve kentlerde teşekkül ettirdiği hayatın “hem kemal, hem zeval” olan zirve noktasını esas tutar.

Son üç asırdır medeniyeti tarif etmeye gayret eden başkaları da İbn-i Haldun’un bu tarifine sadece birkaç ayrıntı katabilmişlerdir.Mesela batılı düşünürlerden Will Durant “Uygarlık Hikayesi” adlı kitabında “Uygarlık, bireylerin kültürel üretimlerini artırmaya yardımcı toplumsal bir düzen olup dört unsurdan oluşur: ekonomik gelirler, siyasi sistemler, halkın adet ve görenekleri ile bilim ve sanatı takip etmek. Çatışma ve endişenin bittiği yerde uygarlık başlar. Zira insan korkudan emin olduğunda içinde öğrenme dürtüleri, sanatsal ve fikirsel bir etkinlik ortaya koyma arzuları uyanır. Bu da ardı sıra doğal içgüdülerini tahrik ederek hayatı anlama ve geliştirme yolunda ilerlemesini sağlayacak dinamizmi ona verir. Dinden imandan bihaber, nasipsiz bu tarif her türlü arızasına rağmen bu günkü “Avrupa Medeniyetinin” veya nam-ı diğer “Batı Medeniyetinin” medeniyet olmadığını da ortaya koyar. “Çatışma ve endişenin bittiği yerde uygarlık başlar.” Durant’ın bu tesbiti “Batı Medeniyetine” uymaz zira Avrupa’nın hayat felsefesi “hayatı mücadele” olarak anladığından sürekli çatışma ve endişe üretir. Buda insanlıkta emniyet ve huzur bırakmaz. Hele de Durant’ın devamla “Zira insan korkudan emin olduğunda içinde öğrenme dürtüleri, sanatsal ve fikirsel bir etkinlik ortaya koyma arzuları uyanır. ” Diye söylemesi evlere şenlik bir tesbittir. Korku, şiddet ve pornografinin envai çeşit versiyonlarından ibaret olan Batının görsel sanatlar(!) dünyası Avrupa’nın ne menem bir medeniyet olduğunu ortaya koymuştur.

Muhammed Kadri Paşa (D:1821-1888 Anadolu’dan göçen Mısır’lı kanun ve hukuk teorisyenlerinden) ise “Risalei Celile fi’t-Temeddün” adlı eserinde yaptığı tarifte İbn-i Haldun ile Avrupa’lı Durant’ın ortasında daha makul bir yol tutmuş. “Medeniyet, insanların şehir ve kentlerde ünsiyet ve yardımlaşma amaçlı toplanmalarıdır. Bu anlamı ile çöllerde ve köylerde veya şehirlerde ve kentlerde oluşan insan birlikteliklerine mutlak olarak kullanılan ümran kavramından daha hususidir.”

Her ne ise! Maksat genel bir tarif vermek olduğundan iki cenahtan bu kadar nakil kafidir. Medeniyetin lügat manasını da yazarak bu tarif mukaddemesine nokta koyalım.

Medeniyet: Lügat manası 1-Bir topluluğun hayat tarzı, bilgi seviyesi, sanat gücü, maddî ve manevî varlığı ile ilgili vasıfların tamamı. 2-İlim, teknik, sanayi ve ticaretin nimetlerinden gerçek anlamda yararlanarak, bolluk, güvenlik ve rahatlık içinde yaşayış.  3- İslâmiyetin emirlerine göre, usulü dâiresinde yaşayış. (Osmanlıca-Türkçe Lügat )

YORUM EKLE
YORUMLAR
Ferid
Ferid - 3 yıl Önce

MEDENİYET:insanın fıtratındaki hakikate ulaşarak yeryüzünde ADALETİ sağlamasıdır. yaratılan her şeyin kemaliyle istihdamıdır." adalet-i mahza" bu manada medeniyet hukuku ibadın muhafazasıdır.