MEZHEP NEDİR? MEZHEP İLE İLGİLİ BİLİNMEYENLER...

MEZHEP NEDİR? MEZHEP İLE İLGİLİ BİLİNMEYENLER...

Mezhep; Arapça kökenli bir kelime olup gidilen yol manasına gelmektedir. Terim olarak ise itikatta ve amelde feri meseleler dolayısıyla ihtilafa düşen, bununla beraber aynı hedef doğrultusunda hareket eden alimler tarafından kurulmuş sistemlerdir. 
Mezhepleri içerikleri bakımından ameli ve itikadi mezhepler olmak üzere iki ana başlık altında incelemek mümkündür. itikadi mezhepler, Allah’ın peygamber efendimize vahiy yoluyla bildirdiği, Onun da ümmetine tebliğ ettiği inanç esasları hakkındaki meseleleri içerir. Ameli mezhepler ise amel noktasında , ibadet, muamelat ve hukuku şeriye konularını ve bu konular hakkındaki hükümleri içerir. Biz bu yazımızda ameli mezhepler üzerinde duracacağız. 
Ameli mezhepler arasında zarurat-ı diniye noktasında ihtilaf yoktur. Bir mesele hakkında açık bir ahkam ayeti gelmişse o meselede ihtilaf etmezler. Örneğin bütün hak mezheplerce günde 5 vakit namaz kılmak, ramazan ayını oruçlu olarak geçirmek, hac mevsiminde hacca gitmek farzdır. Fakat namazın nasıl kılındığı, orucu nelerin bozduğu, hacda nelerin vacip nelerin sünnet olduğu noktasında ihtilaflar vardır. Peki mezhepler arasındaki bu tarz ayrılıklar mezheplerin batıl olduğunu mu gösterir? hazreti peygamberin mezhebi neydi? Mezhepler ne için ve ne zaman ortaya çıkmıştır? Mezhepler ümmet içerisinde ihtilafa sebebiyet verir mi? 

HAZRETİ PEYGAMBERİN MEZHEBİ 

Hazreti peygamberin günümüz mezheplerinden herhangi birine tabiiliği söz konusu değildir. Zira mezhepler O’nun ve ashab-ı kiramın yaşadığı dönemden sonra ortaya çıkmıştır. Hazreti peygamber yaşadığı dönem içerisinde bizzat kendisi bilginin kaynağı ve suallerin cevaplandığı merkezdi. Ashab herhangi bir meseleyle karşılaştığında hazreti peygambere başvuruyor, O gelen meseleyi kendisine bildirilen vahiy doğrultusunda hallediyordu. Zihar meselesi hakkındaki hükmün gelmesi buna bir misaldir. Şöyle ki: Evs bir şeye kızarak eşi Havle’ye zıhâr yapmıştı. Böyle bir durumun evliliğin sona ermesi ve kadının desteksiz kalması anlamına geldiğini bilen Havle haksızlığa uğradığı gerekçesiyle Hz. Peygamber’e başvurmuş ve ondan bir çare bulmasını istemişti. Konuyla ilgili henüz bir vahiy gelmediği için geleneksel uygulamanın devamı yönünde görüş bildiren Resûl-i Ekrem ile tartışan Havle bu defa Allah’a yakarmış ve bir vahiy göndererek kendisini bu sıkıntıdan kurtarmasını niyaz etmişti. Çok geçmeden de el-Mücâdile sûresinin ilk 5 ayeti inmiş ve izhar hakkındaki hükümler bildirilmiştir. 


MEZHEPLER NE ZAMAN VE NİÇİN ORTAYA ÇIKMIŞTIR? 

Efendimiz ve Ashab-ı Kiram döneminde varlığı söz konusu olmayan mezheplerin çıkışı hicri 1. Asrın sonlarına 2. Asrın başlarına tekabül etmektedir. 
Hazreti peygamber terk-i dünya ettikten sonra bizzat O’nun yanına gidip meseleleri O’na arz etme imkanı kalmadı. Bununla beraber yeni yeni meseleler ortaya çıkmaya devam ediyordu. Böyle bir durumda dönemin halifesi, evvela kurana ve sünnete bakıyor, Kuran ve sünnette, kendisine arz edilen mesele hakkında hüküm yoksa ehli ilim sahabilerden oluşan bir istişare ortamı kuruyor ve alim sahabilerle birlikte ictihad ederek mevzuyu hükme bağlıyordu. Ashabtan sonra tabiin de bu usül üzere devam etti. Ziyade olarak tabiin, kuran ve sünnetten sonra ashabın ictihadına bakıyor, ashab bu konuda hüküm vermemişse ictihad ediyorlardı. Yalnız şöyle bir husus var ki ictihad eden kişide bulunması gereken bazı şartlar vardı. Bunların başında müçtehidin ihtisas sahibi olması gerekliliği geliyordu. Mezheplere gelince; ictihad eden müçtehidlerin yolunu tutan insanlar belli bir topluluk oluşturdu. Böylece mezhepler ortaya çıkmış oldu. 


BÜTÜN MEZHEPLER AYNI KAYNAKTAN FAYDALANDIĞI HALDE HÜKÜMLER NİÇİN FARKLI? 

Bu sorunun cevabını bir kaç maddede incelemek mümkün: 
1- kuran-ı kerimdeki nassların ahkam kısmına girenleri aynı netliğe, aynı beyana sahip değildir. Ayrıca bir kısım müşterek ( eş sesli )  dediğimiz kelimelerden oluşmaktadır. Bu ise aynı ayetten farklı alimler tarafından farklı hükümler çıkmasına sebep olmaktadır. Misalen: اَوْلَمَسْتُمُ النِّسَاء فلَمْ تَجِدُوا مَاءًا  - kadınlara dokunur da su bulamazsanız - ( maide/6 ) ayet-i kerimesinde geçen dokunmak ifadesini 
- imam Şafi gerçek manasına göre yorumlar ve bir erkek bir kadının tenine dokunduğu zaman abdesti bozulur de, 
- imam Ebu Hanife ise buradaki dokunmak kelimesini mecaz kabul eder ve kastedilenin kadınlarla cins-i münasebette bulunmak olduğunu savunur. 
Bu tarz müşterek ya da mücmel ifadeler dolayısıyla ihtilaf edilmesi gayet tabiidir. Hatta zaruridir. 

2- Bir hususun peygamberimiz tarafından iki ayrı şekilde hükme bağlanmış olması vakidir. Zaman içerisinde bu ikisi arasında nasıl ilişki kurulacağına dair metodolojik ayrışmalar vardır. Bu iki ayrı hüküm arasında kurulan farklı ilişkiler verilen hükmü etkilemiştir.

3- hakkında nas yahut hadis bulunmayan mevzular hakkında imamların farklı ictihadlar yapmış olması. Bu ve zikredilen diğer iki sebep aynı kaynaktan farklı hükümler çıkmasının sebebidir. 

MEZHEPLER ÜMMET ARASINDA İHTİLAFA SEBEP OLUR MU? 

Maziye dönüp islam tarihini incelediğimizde ameli mezhepler dolayısıyla meydana gelmiş olan kayda değer herhangi bir çatışma karşımıza çıkmamaktadır. Sahabe-i kiramın kendi aralarında ve tabiinin kendi arasında ameli noktalardaki hüküm farklılıkları dolayısıyla ihtilaflar olmamıştır. İhtilafların sebebi siyaset kaynaklıdır. İddia edilenin aksine mezhepler ihtilafa degil ittifaka sebeptir. Zira bugün alem-i islam tarafından çoğunlukla tercih edilen 4 hak mezhep olmazsa dünyadaki müslümanlar adedince mezhepler ortaya çıkacak. Ehil olan olmayan herkes kuranı ve sünneti kendi anlayışına göre yorumlamaya çalışacak ve bu anlayış doğrultusunda amel edecek. Halbuki herkes ictihad yapma ruhsatına sahip değildir. Meşhur sözdür: yarı kasap elden yarı hoca dinden eder. 


BU SUALİ SİZ CEVAPLAYIN: 

Farz edelim ki vücudumuzdaki bir rahatsızlıktan muzdaribiz.. Önümüzde iki seçenek var: 
- ya tahsilli bir doktora gidip muayene olacak, doktorumuzun verdiği tedavi yöntemini uygulayacağız. Yahut uzman bir doktor tarafından yazılmış bir makaleye, kitaba başvuracağız. 
- ya da bir doktor kadar bilgili olacağız ki hastalığımızı kendimiz teşhis edip doğru tedaviyi uygulayabilelim  Şüphesiz çoğumuz hızlı bir randevu alıp doktora gitmeyi tercih edeceğizdir. Çünkü her birimizin bir doktor kadar tıp bilgisine sahip olması mümkün degil. Bir doktor kadar tecrübeli olmadıktan sonra kendi kendimizi tedavi etmeye çalısmamız ise akıl karı değil. Peki aynı şey dini meselelerde de geçerli değil midir? Bir konu hakkında fetvaya ihtiyac duyduğumuzda da önümüzde iki seçenek olmaz mı? 
- ya işin ehli bir hocaya, alime; yahut da böyle bir alim tarafından  yazılmış olan bir esere başvuracağız.  
- ya da bir alim, bir mezhep imamı kadar ihtisas sahibi olacağız ki dini hususlarda kendi müşkilimizi halledebilelim. Fakat bizler üçüncü bir yolun olduğunu savunuyor ve hadislere, ayetlere bakarak, yıllarını bu işe harcayarak, kendisine gelen dini, ameli mevzular hakkında içtihatta bulunan ihtisas sahibi alimleri reddediyor, her konu hakkında kendi başımıza, nakıs ilmimizle ve kasır fehmimizle ictihad yapabileceğimizi savunuyoruz.  Mevzu can olduğunda onu kaybetmek korkusu bizi işin ehline başvurmaya itiyorken, mevzu din olduğunda aynı etki sağlanmıyor. Acaba  bizler canımızdan olmaktan korktuğumuz kadar dinimizden olmaktan korkmuyor muyuz?

KAYNAK:HÜR AVAZ

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER