SÜNNET OLMADAN ÜMMET OLMAZ

"Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının. Ona muhalafet etmeyin Allah'tan korkun çünkü Peygamebere muhalefet edenlere karşı Allah'ın azabı çetindir." (Haşir suresi 59/7 )

"Bana, Kur'anla beraber onun bir benzeri (sünneti) verildi. Yakında koltuğuna yaşlanmış karnı tok birisi, size bu Kur'an yeter onda neyi helâl buluyorsanız onu helâl kabul ediniz, onda neyi haram buluyorsanız onu da haram biliniz diyecek."

Şunu iyi bilmek lâzımdır ki, Resullah'ın haram kıldığı da ALLAH'IN haram kıldığı gibidir.

Ümmetimin fesada gittiği zamanda yani kalb-i külli ve vicdan-ı umumi hem sefahate hemde dalâlete ve hem fitneye düştüğü zamanda, kim benim sünnetime temessük (yapışsa) etse, yüz şehidin sevabını alır diyor Efendimiz S.A.V. Ahir zamanın dehşeti ile ilgili çok şiddetli hadisler var ki, onlardan biri şöyledir " ahir zamanda insanlar bir vadide, Kur'an bir vadide olacak." İnsanlar yaşamlarını tarzlarını İslami ölçülerden ve sünnete medar yollardan ayıracaklar sapacaklar mânâsındaki bu hadisin hakikatiyle ahir zamanı tahlil ettiğimiz zaman, ahir zamanda özellikle İslamiyetin dört külli düşmanı var.

Birincisi Küfr-ü mutlaka: Bugün ki mânâda ataizm, dinsizlik, dine muhalefet fenden ve felsefeden gelmiş. Küfr-ü mutlakın vicdan-ı umumide ki sarsıntısı hali hazırdaki ahvalden bellidir.

İkincisi dalâlet-i mutlaka: Felsefî cereyanlar, batıdan gelen rüzgârlar. Bu felsefe rüzgârlarında bir kısım imanı zayıf kavileşmemiş insanların mum ışığına benzeyen imanları ne acıdırki sönürüyor tesirsiz kalıp ifsada uğruyor..

Üçüncüsü sefahat-ı mutlaka: Sefih bir hayat kokmuş tefessüh etmiş ve çürümüş bir hayatın tezahürü olarak devam eden bir yaşantı. Hususan kadın fitnesi beşeri parçalamış ve paralamış bir vaziyette ne yazık ki..

Dördüncüsü cehalet-i mutlaka: Küfürden sonra İslam'ın en büyük düşmanı cehalettir. Bunların dördü inzimam edince, insanlar istikametten sapmışlar ve sünnetten uzaklaşmışlar.

Hakikaten dehşet noktasında bakınca bu ümmetin daldığı ve girdiği bataklık, Nuh a.s tufanından daha dehşetli ve şiddetlidir bu bir gerçek. Asır zulümatlı, asır bulanık, asır müşevveş. Böylesi bir zamanda istikametli ümmet olmanın yolu sünnet-i seniyye caddesinden geçiyor.

Şimdi bu nokta-i nazardan meseleyi tahlil edecek olursak, sünnetin de çok tabakatı var. Sünnet-i seniyyeyi avamın anladığı tarzda anlarsak, o temessük noktasında mazhariyetimizde noksanlık olur. Peki sünnetin tabakatı içerisinde en üst mânâda sünnete temessük etmekten ne anlamak lâzım. Zannediyorum evvela şu üç şeyi alemimize nakşetmek lazım diye düşünüyorum.

Birincisi tebliğ: Tebliğ, sünnet tabakatı içersinde en binicisidir. Din-i hakkı tebliğ etmek. Allah'ı bilmek ve bildirmek, Allah'ın ulûhiyetini tanımak ve tanıtmaktır. Peygamberlerin en ehemmiyetli vasıflarından birisi tebliğdir. Efendimiz, tebliğ noktasında çok hassas ve ciddi bir tutum içindeydi hatta ümmetimin firavunu dediği Ebucehili her gördüğü yerde İslamı tebliğ eder, ısrarla hakikat-i islam'a davet ederdi. Artık birgün Ebucehil dayanamayıp ey Muhammed artık bana anlatma!! Allah'a kasem ederim ki yarın ruzi mahşerde Allah beni diriltse diyeceğim ki Yarabbi Muhammed s.a.v görevini yaptı artık yeter!. Küfrün şiddetine bakın.

İkincisi talim ve tedris: Bu maddeye sünnete ittiba etmek noktasından bakarsak, bugün sünnet-i seniyyeyi ihya etme itibariyle evvela aile efradımızdan başlayarak evlatlarımıza imanı telkin ve ders vermek en mühim husulardan birisidir. Şimdi hali hazırdaki aile hayatı içinde bakıyorsunuz baba lakayıt anne lakayıt evde cehalet hüküm sürüyor. Anne-Baba İslamı evinde ve halinde yaşamada nakıs ve noksan. Sokaklar belli, eğitim sistemi tam manasıyla İslami eğitim vermiyor netice olarakta sorumsuz, gayesiz, ahlâksız, hedefsiz ve başıboş bir nesil dolduruyor sokakları. Bugün ki mânâda İslam âleminin en ciddi meselesi eğitimdir.

Bu memlekette İslam hayatın bütün tabakasına otursa bile yine talim ve eğitim en ciddi meselesidir. Çünkü İslam fıkhında evlâdın dini eğitiminde birinci görev devlete ait değildir aileye aittir. Efendimiz buyurmuş ki, çocuğunuz dört günlük dört aylık ve dört yaşındaysa ona kur'anı talim ettirin. Bugün ki ilim dünyası da bunu tasdik ediyor. İnsanın formatlanması bilginin esas noktaları dört ve altı yaş arasındadır. Ne verilecekse o arada verilecek ondan sonrası o esas üzerine kurulur ve hayatını ona göre tanzim eder. Burada önemli bir hususu arzetmek istiyorum.

"İnsan fıtratı, ubudiyete ve maarife formatlanmıştır. O format üzere giderse istidadı intişar eder eğer o formattan ayrılırsa o hayat çöpe dönüyor ve tefessüh ediyor". Demek yüz şehid sevabı almanın yolu her müslümanın evini küçük bir medreseye çevirmenin zaruretidir. Abdurrahman bin avf diyor ki Efendimiz bizi kollardı sürekli tebliğ etmezdi. Kalbimizin ve psikolojimizin hazır olmasını beklerdi. Konuyla alâkalı hz Ali efendimizin çocuk terbiyesini çok güzel ifade eden tesbitlerini istifadenize sunup kısaca üçüncü maddeyide izah edip bitireceğim. 

Hz Ali r.a şöyle formatlamış: yedi yaşına kadar onunla oynayınız. Dinle ilgili mesajları ona oyun içinde veriniz. Yedi yaşından on dört yaşına kadar da onunla arkadaş olunuz. On dörtten sonra raşiddir oturtup fikrini alınız sen sus ne bilirsin diyerek özgüvenini yıkmayınız.

Üçüncüsü tabaka da temsildir: En ehemmiyetli ve en hayattar olanı, İslamiyeti yaşantısında temsil etmektir. Karşıdan bakılınca işte Müslüman böyle olur kanaatini ihsas ettirmektir. Duruşu, hali, ahvali, ticareti, akdi, sözü, özü, istikameti, takası ve ahlâkının güzelliği ile Müslüman böyle olur hissine medar olacak bir evsafa sahip olmaktır. Rabbim bu mânâda ki payımızı ve çapımızı büyütsün. Sünnet-i Seniyye ile müzeyyen bir ümmet olmayı nasip etsin vesselam..

YORUM EKLE
YORUMLAR
Abdullah
Abdullah - 4 yıl Önce

Kalbimizin kanayan yarası; Muhammedi'yiz ama değilmişiz gibi tezat hayatlarımız..