Kış mevsiminde nasıl tefekkür ederiz?

Kelime anlamı düşünmek ve fikretmek olan tefekkür, insanın kuvve-i akliyesi ile gerçekleştirdiği bir ibadettir.

Kış mevsiminde nasıl tefekkür ederiz?

Kış Mevsiminde Tefekkür

Kelime anlamı düşünmek ve fikretmek olan tefekkür, insanın kuvve-i akliyesi ile gerçekleştirdiği bir ibadettir.

Kadir-i Zülcelal biz insanların hayatına dört ayrı mevsim bahş etmiştir. İçerisinde bulunduğumuz kış mevsimi insan aklına soğuk, buz, çığ, yol kapanması, odun parası, hastalıklar gibi olumsuz düşünceler getirmektedir. Oysaki Müslüman bir şahsiyetin hayatının her alanında tefekkür olmalıdır.

Rasulullah (s.a.v.) hadis-i şeriflerinde;

“Kış mevsimine merhaba! Onda rahmet vardır. İbadet için gecesi uzun,oruç tutan için gündüzü kısadır”

“Kış mevsimi mü’min’in baharıdır.” buyurmuştur.

Peki insanların ısınmak için ateş yaktığı, dışarının güzelliklerinden mahrum kaldıkları,sahile inemedikleri bu mevsim nasıl bir mü’mine bahar olabilir?

Kış mevsiminin gecesine ve gündüzüne dikkat çeken nebimiz,ibadetlerin bu mevsimdeki zenginliğini bizlere göstermektedir. Uzun gecelerinde zikirler, tilavetler, teheccüt namazları (gece namazları),dualar,istiğfarlar,kısa gündüzlerinde ise sahurlar,oruçlar,iftarlar insana kolaylık sağlamaktadır. Bir yaz mevsiminde ki ibadet gafletinden insanı kurtarıp feraha erdirmekte ve dünya ile münasebetini azaltarak Allah’ı bizlere hatırlatmaktadır.

Bediüzzaman Said Nursi Hz. de Risale-i Nurlarda birçok şeyi kış mevsimine benzetmiş ve kış mevsiminin işaretlerinden bahsetmiştir. Bunlardan birkaçına bakalım;

1)Gençliğin baki olmacağına ve ihtiyarlığın geleceğine dair gençleri bildirmiştir.

Gençlik hiç şübhe yok ki gidecek. Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat’iyyetinde, gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecek. Eğer o fâni ve geçici gençliğini iffetle hayrata -istikamet dairesinde- sarfetse, onunla ebedî, bâki bir gençliği kazanacağını bütün semavî fermanlar müjde veriyorlar.

2)Hayy-ı Baki’nin vücud-u vücuduna ve ve vahdetine ve beka ve sermadiyetine şehadet ettiğini bildirmiştir.

Nasıl zîhayatlar, vücudlarıyla bir Vâcibü’l-Vücud’un vücuduna delalet ediyorlar. Öyle de: O zîhayatlar, ölümleriyle bir Hayy-ı Bâki’nin sermediyetine, vâhidiyetine şehadet ediyorlar. Meselâ yalnız bir tek zîhayat olan zemin yüzü, intizamatıyla, ahvaliyle Sâni’i gösterdiği gibi, öldüğü vakit yani kış, beyaz kefeni ile ölmüş o zemin yüzünü kapaması ile nazar-ı beşeri ondan çeviriyor. Veyahut nazar, o giden bahar cenazesinin arkasından maziye gider, daha geniş bir manzarayı gösterir. Yani herbiri birer mu’cize-i kudret olan zemin dolusu bütün geçen baharlar misillü yeni gelecek birer hârika-i kudret ve birer hayattar zemin olan, bahar dolusu hayattar mevcudat-ı arziyenin gelmelerini ihsas ve vücudlarına şehadet ettiklerinden; öyle geniş bir mikyasta, öyle parlak bir surette, öyle kuvvetli bir derecede bir Sâni’-i Zülcelal’in bir Kadîr-i Zülkemal’in, bir Kayyum-u Bâki’nin, bir Şems-i Sermedî’nin vücub-u vücuduna ve vahdetine ve beka ve sermediyetine şehadet ederler ve öyle parlak delaili gösterirler ki, ister istemez bedahet derecesinde اٰمَنْتُ بِاللّٰهِ الْوَاحِدِ الْاَحَدِ dedirtir.

3)Kadir-i Mutlak’ın kudret ve rahmetine ayinedarlık ettiğini bildirmiştir.

Evet şu mevcudat âyinelerdir. Fakat zulmet nura âyine olduğu gibi, hem karanlık ne derece şiddetli ise o derece nurun parlamasını gösterdiği gibi, çok cihetlerle zıddiyet noktasında âyinedarlık ederler. Meselâ: Nasılki mevcudat acziyle kudret-i Sâni’a âyinedarlık eder, fakrıyla gınasına âyinedar olur. Öyle de, fenasıyla bekasına âyinedarlık eder. Evet zeminin yüzü ve yüzündeki eşcarın kıştaki vaziyet-i fakiraneleri ve baharda şaşaa-paş olan servet ve gınaları gayet kat’î bir surette, bir Kadîr-i Mutlak ve Ganiyy-i Alelıtlak’ın kudret ve rahmetine âyinedarlık eder.

4)Ölümün var olduğuna dalalet ettiğini göstermiştir.

Ölüm o kadar kat’î ve zahirdir ki; bugünün gecesi ve bu güzün kışı gelmesi gibi ölüm başımıza gelecek. Bu hapishane nasılki mütemadiyen çıkanlar ve girenler için muvakkat bir misafirhanedir.

5)İsm-i Rahim ve İsm-i Rezzak’a âyinedarlık ettiğine işaret etmiştir.

İsm-i Rahîm ve Rezzak’ın cemallerini ve vahdaniyete şehadetlerini tam görmek için zemin yüzünü birden ihata edip müşahede edecek bir göz bulunsa, kış âhirinde erzakları bitmek üzere olan hayvanat kafilelerine, imdad-ı gaybî ve ihsan-ı Rahmanî olarak nebatatın ellerine verilen ve ağaçların başlarına konulan ve vâlidelerin sinelerine takılan ve sırf hazine-i gaybiye-i rahmetten gayet leziz ve gayet çok ve gayet mütenevvi taamları ve nimetleri gönderen Rezzak-ı Rahîm’in bu cilve-i şefkatinde ne kadar şirin bir güzellik, ne kadar tatlı bir cemal bulunduğunu görecek ve ondan bilecek ki; bir tek elmayı yapıp bir adama hakikî bir rızk olarak mün’imane veren, yalnız öyle bir zât yapar verir ki; mevsimleri, gece ve gündüzleri çevirir ve küre-i arzı bir sefine-i tüccariye gibi gezdirerek mevsimlerin mahsulâtlarını onunla zemindeki muhtaç misafirlerine getirir.

HürAvaz

Güncelleme Tarihi: 12 Aralık 2020, 22:13
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER