Her nedendir bilinmez;
En değerli insanlar,
En büyük dava adamları,
En isabetli mütefekkirler,
En kutsi hareketlerin liderleri
ÖLMÜŞ OLANLARDIR...!
Evet, hiçbir nefis yoktur ki, dar-ı bekadakiler için nihayetsiz meth-ü senada bulunmak ve defaatle onları anmak, kendine ağır gelmiş olsun.
Bilakis, böylelikle o büyüğün mirasından nefse bir hisse düşer, vicdanın ağır yükü böylece hafifler, ruhun çektiği ızdıraplar ancak böyle diner...
Mesela;
Ölmüş bir Bediüzzaman'dan kıymetli kim olabilir?
Hayatta olmayan bir İmam-ı Azam'dan, İmam-ı Şafi'den daha mübarek, daha kıymetli kim bulunabilir?
Öyle ya; "Kahramanları bekler gaye-i hayallerin baş köşesi; ölmüş olsun yeter ki"
Öyle olmasa, 35 yıl işkence, sürgün ve esaretle geçmiş bir hayat sonrası, çöp arabasıyla mı taşınırdı Bediüzzaman'ın mübarek bedeni?
Ve naaşı için bulunamaz mıydı, şu koca kainatta, iki metrekarelik bir kabir yeri?
Ve yine öyle olmasa, İmam-ı Azam'ı, İmam Şafi'yi, İmam Malik'i ve nice imamı zindana atanlar, nasıl buna cesaret edebilirdi ki ?!
Evet, hayattayken o zatların kıymetini bilen, onlara omuz veren, beraberce çileye yürüyenler azında azıdır...
Ekser nefisperest insanlar için, bir şahsa kıymet atfetmek, onu methetmek veya tarafgirane ona meyletmek; ancak o zatın dar-ı bekaya intikal etmesiyle mümkün olmuştur.
Hasılı; Dar-ı bekaya intikal etmiş büyükleri anmak güzeldir. Lakin iki şartla;
Ya o büyüğün yerinde kendini görüp, onun davasını kuşanmalısın...
Veya bu takati ve keyfiyeti kendinde göremiyorsan, yaşadığın asırda Bediüzzaman'ın, Seyid Kutup'un, İskilipli Atıf'ın, İmam'ı Rabbani'nin vesair İslam aliminin dava bayrağını taşıyanlara, omuz verip, beraberce vuruşmalısın.
Aksi halde, kendini ve çevreni avutmaktır büyüklerden bahsetmek. Ve bu tarz bahisler, değil mesuliyetini hafifletmek, ya üzerindeki sorumluluğa karşı seni köreltecek veya yaşadığın asırdaki İslam kahramanlarını gölgeleyecektir.
Tesbit’inizi tebrik ve takdir ederim. Maalesef haklı bir nazar...